BASINA VE KAMUOYUNA
1) Hiç bir özgür insan yürürlükteki yasalara başvurmaksızın, tutuklanamaz, hapsedilemez, mülkü elinden alınamaz, sürülemez, ya da yok edilemez.
2) Adalet satılamaz, geciktirilemez, hiçbir özgür yurttaş adaletten yoksun bırakılamaz.
İçinde bulunduğumuz zaman diliminde ülkemizde hala yargılamalarda tartışma konusu edilen bu hükümler; anayasamızdan veya kanunlarımızdan değil; günümüzden tam 805 sene önce kaleme alınan manga carta bildirisinden alıntıdır. İnsan hakları mücadelesinin temel taşlarından olan bu bildiriden bu yana dünya insan hakları ve hukuk alanında sürekli gelişim göstermeye devam etmektedir; ancak bu bildiri kaleme alındıktan tam 805 sene sonra; hala buradaki temel esaslar üzerinde mutabık kalınmamış olması ve bu hükümlerdeki esasların dahi uygulanamıyor oluşu hukuk devleti adına ciddi manada kaygı vericidir.
2016 yılı ortasında ilan edilen ve akabinde kurumsallaşan olağanüstü hal rejimi ile birlikte yargı alanındaki derinleşen siyasallaşma temel insan hakları alanında büyük ihlallere neden olmaktadır. Özellikle siyasi iktidara muhalif olan kesimlerin yargılamaları, içerdikleri usul ve esas çarpıklıkları ile bu tablonun en yalın örneği durumundadır. Siyasi iktidar, yargı kararlarına doğrudan müdahale etmekte, hatta uluslararası mekanizmaları aşabilecek yolların inşasına soyunmaktadır. Bütün bu tablonun sonuçları bugün en iyi şekilde cezaevlerinde mahpus tutulanlardan açıkça anlaşılmaktadır. Bu bağlamda Türkiye cezaevleri avukat, gazeteci, siyasetçi, insan hakları savunucuları ve öğrencilerle doludur. Tüm bu insanların ortak paydası, siyasi iktidar karşısında bir şekilde muhalif duruş sergilemeleridir.
Aralarında Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı (ÇHD) Selçuk Kozağaçlı'nın da bulunduğu ÇHD üyesi ve Halkın Hukuk Bürosu (HHB) çalışanı on sekiz avukata onlarca yıllık hapis cezası yağdırılan dava dosyası, çizilen bu bütünlüklü tablonun içerisinde önemli bir yerde durmaktadır. Gerek sanıkların Türkiye kamuoyu tarafından yakından tanınan ve toplumsal muhalefetin savunmanlığını üstlenmiş avukatlar oluşu, gerekse dosya kapsamında yaşanan hak ihlallerinin hukukçu olmayanlarca dahi kavranabilecek yalınlığı, bu dosyayı Türkiye'nin mevcut hukuksuzluk halinin bir aynası konumuna getirmiştir. Dosya kapsamında ceza almış iki avukat, Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal, hem müvekkilleri hem kendileri için, bir yandan da ülkede genel olarak süregelen ve gün geçtikçe kanıksanan bu gidişata dikkat çekebilmek ve dur diyebilmek için ölüm orucunda olduklarını duyurmuşlardır. Adil yargılamanın evrensel hukukun temelini oluşturduğunu, bunu sağlamanın hukuki bir zorunluluk olduğunu hatırlatmak isteriz
Bugün Türkiye'de insanlar sosyal medyada yazdıkları basit bir eleştiri cümlesi nedeniyle tutuklanabilmektedir. Bu düşünce ve ifade özgürlüğünü anayasasında güvence altına almış bir hukuk devletinde görülmemesi gereken bir durumdur. Kamuoyuna mal olmuş davalarda da görüldüğü gibi, bu tür yargılamalara muhatap olanlar AİHM kararlarına rağmen tutuklu kalabilmektedir.
Yine Ebru ve Aytaç'ın yargılandığı dosyadan da bildiğimiz üzere, uluslararası hukuk ilkelerine atıf yaparak avukatları tahliye eden bir mahkeme heyeti, birkaç saat içerisinde kararından dönmeye zorlanıp, akabinde sürgün edilebilmektedir. Mahkeme tarafından tahliye edilen meslektaşlarımız için sadece birkaç saat içerisinde yine aynı mahkeme tarafından yakalama kararı çıkarılması yargının bağımsız hareket edemediğini bir kere daha gözler önüne sermiştir.
Bugün Ebru ve Aytaç'ın da içinde olduğu on sekiz avukatın yargılandığı dava, Yargıtay incelemesi aşamasındadır. ÇHD’li avukatların yargılandığı bu dosyada ve pek çok avukatın yargılandığı diğer davalarda, adil bir yargılama yapılmamakta haksız ve hukuka aykırı tutuklamalara; yargıya baskı yapılmak suretiyle devam edilmektedir.
ÇHD’li meslektaşlarımızın yargılamasında yaşananlar başta olmak üzere bu nevi bütün uygulamalar; yargıya olan güveni her geçen gün daha da azaltmakla birlikte; hukuk tarihimize kara leke olarak geçmektedir. İçinde bulunduğumuz süreç bize Ortaçağ’ın “tahkik sistemi” düzenini anımsatmakta ve maalesef ülkemizi o noktaya sürüklemektedir. Bilinmelidir ki bu tür uygulamalar bu nevi kararlar ve hükümler; masum meslektaşlarımızı mahkûm etmenin yanında ülkemizi de tahkik sisteminin o karanlık hukuk anlayışına ve düzenine mahkûm etmektedir.
Bu esaslar doğrultusunda ifade etmek istiyoruz ki; meslektaşlarımız için adil yargılanma hakkının tesisi ile birlikte; derhal serbest bırakılmaları adaletin tesisi için son derece elzem olup hukukun gereğidir.
Bir kez daha söylüyoruz:
Adil Yargılanma Haktır!
Avukatları Derhal Serbest Bırakın!
Adalet Sağlansın, Ebru Ve Aytaç Yaşasın!
MARDİN BAROSU BAŞKANLIĞI